3 Şubat 2011 Perşembe

Çalışarak eğlenmek mümkün müdür?




   Kulağa çok zor geliyor ilk başta. Başından beri bu blogda sürekli iş stresinden bahsederken birden bu hayatı nasıl eğlenceli hale getirmek mümkün olabilir ki diye düşünüyor olabilirsiniz. Fakat bu kitap ve içindeki örnekler bize aslında çok da zor olmadığını kanıtlıyor. Başta ben de pek inanmadım fakat okumaya başladıktan sonra özellikle de bittirdiğim de iş hayatına atılmak için sabırsızlandığımı farkettim. Aslında düşündüğümüz zaman "iş hayatı" denilince gözümüzün önüne hemen gri bir resim, stresli insanlar ve zor geçen günleri getiriyoruz. Fakat bu resmin renklerini, sadece bizim için değil diğer çalışanlar için de, değiştirmek tamamen bizim elimizde. Gelin şimdi bu resmi nasıl boyayabiliriz bunları görelim.

   Yazarımız İdlil TÜRKMENOĞLU tam da insan kaynaklarından vuruyor bizi. Öncelikle çok sert bir görünüme sahip olan bu departmanın aslında yumuşak ve samimi bir hal alması gerektiğini farkediyoruz. Kendisi, masasının üstünde odaya gelen çalışanlara verilmek üzere duran bir kase şekerle şaşırtıyor bizleri. Kim böyle bir yönetici odası istemez ki? Bu küçük ama önemli detay bir çok çalışanın daha samimi ve rahat olarak yöneticisiyle fikirlerini paylaştığı bir ortam sunuyor bizlere. Bir yöneticinin odasına girerken kapıyı çalmadan önce girilen stresi bir adım daha aşağı çektiği bir gerçek. Bu uygulama benim çok ama çok hoşuma gitti ve ileride kesinlikle bu fikri çalabilirim. Sadece bu fikirle de kalmıyor yazar bunun yanında bir çok parlak hoş ve "pozitif" fikirlerini bizlerle paylaşıyor.

     Bu sadece yönetici odası için geçerli bir örnek fakat iş yerimiz sadece odalardan oluşmamakta. Bir çok çalışan insanı da bünyesinde barındırmaktadır. Çalışanlar, iş yerlerine sadece çalışmak için gelirler ise bir zamandan sonra çalışma isteği şüphesiz azalacaktır. Fakat çalışanlar iş yerine sadece eğlenmek için gelirler ise de bu sefer de iş verimi şüphesiz düşecektir. Bunun için hayatımızın her alanında oladuğu gibi orta karar bir yaklaşım bulmamız şart olacaktır. Bir çok önemli firma kendilerini büyütürken bir yandan çalışanlarına bu olanakları sunmaktadırlar.

     Siz hiç bir defilede o markanın çalışanlarının mankenlik yaptığını gördünüz mü? Kulağa çok ilginç gelebilir fakat sektöründe lider firmalardan Boyner bu fikri uygulamış ve çalışanların hepsini kendi sattıkları giyimleri tanıtmak için bir defileye çıkartmış. Günlerce çalışanlar bu defile ve defilede söylecekleri şarkıları için çalışmışlar. Ve sonuç tabii ki de mükemmel. Gelen davetliler olsun, çalışanların ruh halleri olsun kesinlikle pozitif yönde bir eğim gösterdiği gözlemleniyor. Çünkü sadece defile olarak bakmamak gerek , aslında bu defile çalışma arkadaşlarınızla yaptığınız bir takım çalışması ve burda birbirinizle iletişiminiz daha da kuvetli bir hale gelebiliyor. Yani anlayacağınız hem iş, hem de çok keyifli bir eğlence.


    Şirketler bu tür toplu halde yapılan ve izleyenlere sunulan keyifli işlere büyük özen gösteriyor. Çünkü bunun sonucunda onlara da keyifli bir büyüme olarak geri dönüyor. Tabii ki çalışanları sadece tek başlarına algılamak ve bu keyfi sadece onlara vermek büyük bir yanlış olabilir. Çünkü hayatları sadece bu iş hayatından oluşmamakta. Her çalışanın iş hayatına "istemese de" yansıttığı bir ev hayatı, ve tam tersi olarak da aile hayatına yansıttığı, bir iş hayatı mevcut. Bunun için de bir kurtarıcı olarak kapımızı, çalışan ve ailelerine yönelik organizasyonlar çalıyor.

     Hemen aklınıza sadece eşlerle birlikte gidilen iş yemekleri gelmesin. Büyük şirketler daha da büyük düşünüp bütün aileyi kapsamayı hedef alıyorlar. Verilen büyük piknikler, kahvaltılar ailelerin birbirine kaynaşmaları, iş arkadaşlarının daha iyi anlaşabilmeleri ve bunu iş alanına yansıtarak daha iyi takım çalışmaları yapabilmeleri için büyük bir fırsat. Fikirler büyüdükçe eğlence anlayışı da daha büyük yerlere gelebiliyor. Aileler arasında yapılan tatlı yarışmalar, çalışan çocuklarına yönelik güzel hediyeli yaratıcılık yarışmaları ve bunlar gibi bir çok etkinlik.

    Bu etkinliklerin sonucunda ortaya çıkan pozitif bir çalışma ortamı. Farkındaysanız şirketler insanları mutlu etmek için bireysel olarak bakmıyorlar olaya. Çünkü kimse şirkette bireysel olarak çalışmıyor. Hepimiz bir takımız ve bu takımın içinde ne kadar fazla uyum sahipse o kadar olumlu yönde ilerleme kaydedilir. Bu uyumu sağlamak sadece çalışanların elinde değil. Her şirket pozitif bakan yöneticilere muhtaç, her çalışan da pozitif bir yönetime. Yani her zaman dediğim şeye geliyoruz yine şirketler aynı insanlar gibidir. Biz kendimizi olumsuz yönettiğimiz zaman hayattan nasıl olumsuz sonuçlar alıyorsak şirketler de aynı bu sonucu almaktalar. Kim olumsuz bir yerde çalışmak ister ki? Bence hiç birimiz istemeyiz. Bu kitabı okuyarak bu isteğimizin aslında çok da uzak olmadığını görebilirsiniz.

      Ve geleceğin yöneticileri sizlere sesleniyorum, pozitif bir yönetici olabilmeniz için bu kitaptan bir çok fikre sahip olabilirisniz, belki de yeni fikirler üretmeniz için bir kapı olabilir. Ve yine çoğu yazımın sonunda bellirttiğim gibi; bu istediğimiz "pozitif yönetim" ortamını sağlamak için, insan kaynaklarına çok büyük görevler düşmekte. Hepimizin çalışarak eğlenmesi dileğiyle:)